DEVLET BAŞKANINA

Devlet Başkanına bir hitap, bir hasbihal veya bir feveran!

Bu içinde kaldığımız salgın musibeti içinde, devletin gah tepesinde gah içinde cereyan eden ahvalin, artık başımızı ve sabrımızı döndürmesi sebebiyle irticalen dile ve kaleme geldi.

Bir şey kurulurken sanki adetullah gereği yıkılışının esbabını da tohumlar halinde beraber saklıyor. Ferasetsizlik, basiretsizlik arttıkça o yıkılışı getirecek tohumlarda o nisbette yeşeriyor.

Devlet Başkanının etrafında her ihtisastan biliyoruz ki farklı namlar altında sürüyle(!) danışmanlar vardır. Kurul, müsteşar, müşavir, danışman daha bilmem neler?

15 Temmuz gibi bütün dünyanın şer odaklarının arkasında yuvalandığı en büyük bir darbeyi milletini arkana alarak mağlubiyete uğratacaksın ama bir tane haini asamayacaksın. Ey Devlet Reisi bunu meydana döktüğün ve kanıyla, canıyla bedel ödeyen halkına anlatamazsın. Bu utanç verici acziyeti millete anlatamazsın. Anlatmaya kalktıkça daha utanç verici hale düşersin.

Senin arkanda duran bu çilekeş milletin efradı sokaklarda hakaretlere uğruyor, başörtüleri yırtılıyor, sana verdikleri destekten dolayı hakarete, küfürlere maruz kalıyor. Sen “halkımız sandıkta hesap sorar” diyemezsin. Hesap sormak için seni defalarca seçti. Artık topu gariban vatandaşa atmak şeklindeki siyaset zannettiğin bu siyasetsizlikten ve acizlikten sıyrıl. HESABI SEN SORACAKSIN. YOKSA O HESABIN ALTINDA KALIRSIN.

Adam diye yanına alıp yola çıktıklarından kim kaldı yanında. Düşmanınla aynı yatağa giren, ihaneti, melaneti ayyuka çıkmış bu nadanlara meydan verdikçe, halkın sana verdiği meydanın da hakkını veremediğini neden göremiyorsun. Gene aynı acziyet ve siyasetsizlikle, dirayetsizlikle “halkımız herşeyi görüyor. Hesabını soracaktır” mı diyeceksin. Halk bu hesabı sana sorar ama sen hala bu tokadın soğan-patates yüzünden geldiğini anlatan kifayetsiz danışman sürülerinle ofsaytta kalmaya devam edersin.

Bu “Mor çatı” nedir? Bu kademsiz, uğursuz “KADEM” nedir? Aileyi ve sosyal hayatı eline emanet ettiğin bakanlığın bunlara mahkum mu? Ailenin direği olan erkeğe düşman, ailenin ocağı olan kadını yuvasının dışına atan, boşanmaları teşvik edip, nikahsızlığı terviç edip, süresiz nafakalarla yüzyüze kalmak korkusundan insanları evlenmekten soğutan bu mel’un tezgahı ne zaman göreceksin? Aile dağılıyor, çöküyor diyeceğim ama diyemiyorum. Bu kadın(!) bakanların sayesinde çoktan dağıldı, çöktü.

İstanbul Sözleşmesi, 6284 nolu kanunların aile hayatının, içtimaiyyatın Mondros sözleşmesi oldu. Kadını erkeğe düşman eden, namusu ve aile izzetini yerle bir eden ve ailesiz-anasız-babasız piç Avrupa yapısına göre dikilen bu ahlaksız elbiseyi hala bu millete niye giydirmekte ısrar ediyorsunuz. O yanındaki takım elbiseli ve abiyeli okumuş kütükler bu mel’un yasa ve sözleşmeden sonra artan aile facialarını, yıkılan ocakların raporlarını sana neden sunmuyorlar? İşinin gücünün ve gündeminin çokluğu mu mani oluyor? Aileyi bir numaralı mesele etmiyorsan vay senin stratejine, vay senin gündemine!

Bir af çıkardın, lazımdı değildi bilmem ama bir sürü ipsizi sapsızı ortalığa salarken, senelerdir perişan edilen aile ve çoluk çocuk sahibi genç babaları, üstelik genç eşlerini ve çocuklarını bir daha perişan etmek suretiyle gene parmaklıklar ardında bıraktın. Bunların suçu evli olmak, nikahlı olmak, zina ve istismar yapmamak mı?

Aileyi yıkmanın hesabını sana ve hükümetine millet sormaz, bilesin ki ALLAH SORAR.

Darbe olduğu tescil edilmiş 28 Şubat sürecinin perişan ettiği, devleti ele geçirmiş FETÖ örgütünün hakimlerinin, savcılarının, müdürlerinin, medyasının mahkum ettiği masumları değil af etmek tam tersine devlet olarak özür dileyip, itibarlarını iade edip, mağduriyetlerini de madden, manen giderip hürriyetlerine kavuşturmanız gerekirken; hadi bunları geçtik bu masum ve mazlumların ne kadarını bu af dediğiniz düzenleme ile hürriyetlerine kavuşturdunuz?

Bu “kalkınma” tarafı kadar “adalet” tarafı ne zaman iş görecek ey devleti yönetenler?

Böyle bir salgın ve taun musibeti içinde yönetenlerin sözünü dinleyerek geçimini, işini, gücünü, kazancını bırakıp evine mahkum olan esnaf, işçi, sanatkar ve işsizlerin az da olsa nefes almasını sağlayacak iktisadî tedbirlerin ve imkanların içine yüzde bilmem kaç bir faiz pisliğini bulaştırarak, insanların imanları gereği uzak durdukları faiz sebebiyle bu yardım ve imkanlardan yararlanamayacaklarını ve daha da perişan olacaklarını 25 senedir hala daha niye göremiyorsun ey devlet? Bu saydığımız ve milletin yükünü çeken kahir ekseriyeti ne zaman adam yerine koyup bu tedbirlerden helal yoldan faydalandıracaksınız? Bunu ne zaman akıl edeceksiniz ey AKİL(!) idareciler?

İşi gücü çöpleri kaldırmak, yolları temizlemek, kanalizasyonu ıslah etmek, belde hayatının düzenini sağlamak, çarşı-pazarı nizama sokmak olan belediye başkanları sana “merkezî hükumet” diyerek ve kendilerini de böylece “yerel hükumet” olarak devlet idare ve siyasetine ortak etmenin ötesinde şerik ve taraf ilan eden büyükşehir belediyelerini ne zaman hizaya sokup asıl işleri olan hizmete icbar edeceksin?

Senin devlet ve hükümet olarak aldığın bütün tedbirleri bir de böyle seninle dalga geçercesine sabote eden başta İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediyeleri denen krallıklara ne zaman ayar çekeceksin. Bu salgın, kitlelerde ölüm sayısı olarak tavan yapıp on binleri bulduktan sonra mı?

Ama senin meşhur siyasetin var değil mi? “Halk hesabını sorar”. Evet halk hesabını sorar. Vicdanlarda ve sandıkta. Ama onlara değil? Sana sorar ey hükümet. Ama senin abiyeli ve takım elbiseli danışmanların, müsteşarların, kurulların ve hatta anketörlerin gene alakasız bir sürü bahane ile gerçeği görmeni engeller ve hıyanetin en büyüğünü sana yaparlar.

Ey hükumet, ey devlet ve ey hepsinin başında duran Devlet Başkanı!

Yaptığın bunca hizmetin boşa gitmemesi için artık burada yazabildiğimiz ve yazamadıklarımızı gör. Devlet gücünü, kuvvetini halka değil emrindeki memurlara, amirlere, belediyelere, icra birimlerine tatbik et. İki de bir her şeyin takdirini ve hesabını halka ve millete atma. El de sensin başta sensin. El de senin, başta senin. İşini yap, yapmayana da hesabını sor ve ondan sonra takdiri milli vicdana ve Allah’a bırak.

Vesselam…

edipahmet hakkında 7 makale
edipahmet.com sitesinin sahibi ve yazarı. 1968 Diyarbekir doğumlu. Çocukluk yıllarından beri Risale-i Nur ile meşgul biri. 1417 yılının 2. Eskişehir medrese-i yusufiyye sakinlerinden.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*